azıcık kendin olsana! azıcık...



“Sahip olduklarının güzelliğini fark edemeyecek kadar kör müsün”, diye bağırdı. 
Yüzü sinirden kıpkırmızı olmuştu, odanın içinde dört dönüyordu. 
Öfkesini içinde biriktirmişti belli ki. Taşma vaktiydi. İlk kez sesini bu kadar yükseltiyordu. 
Gözyaşlarımı elimin tersiyle silip oturduğum yerden doğruldum. Ne tepki vereceğimi bilemedim. Öfkeli kelimeler yüzüme tokat gibi inmeye devam ediyordu. 
“Her şeyin kıymetini bildiğini sanan, aslında bir boktan haberi olmayan birisin. Her ne olursa olsun senin yanındayım. Bunu bile göremiyorsun. Sen kıymet bilmiyorsun!” 
Öfkesini kelimelerle atınca rahatladı. Odanın içinde dolanmayı bırakıp koltuğa oturdu. Sahiden öyle miydim diye düşündüm. Derin bir suçluluk kapladı içimi. 
Yanına gittim, ayak ucuna oturdum. “Özür dilerim” diyebildim. “Artık özür dileme” diye çıkıştı. “Yapıp yapıp özür dilemenden nefret ediyorum.” 
Sırf o benden nefret ediyor diye bende kendimden nefret ettim. 
Öyle suçluydum ki onun gözünde, affım yoktu. Varsa da şimdi değildi. 
Ne zaman onun istediği gibi biri olurdum o zaman beni tekrar severdi. 
“Hadi ya, sen ne akıllısın!” diyerek, bağırıp çağırıp, üstüne ayrılıp, kapıyı çekip çıkmak vardı... Yapamadım. Öyle saplantılıydım ki kendi sonumu hazırladığımı fark edemedim. 
Günden güne kendimden uzaklaştığımı fark etmeden  geçti günler. 
Tekrar onun istediği gibi biri olmaya başladım. 
O öyle istiyor diye giyindim. O öyle seviyor diye davrandım. 
Onun yeniden yarattığı kadın oldum. Bir gün ondan da sıkıldı. 
Yine öfke doluydu. Sinirden yerinde oturamıyordu. 
Bildiğim ama kendime söylemeye cesaret edemediğim gerçekleri vurdu yüzüme. 
“Azıcık kendin olsana!” 

Ama azıcık... Fazla kendin olursan bu beni rahatsız eder demek. 



Yorumlar